Derede yüzmeyi, hayvan otlatmayı, ağaca tırmanmayı, tarlasında karpuz savaşı yapmayı, kangal köpeklerin üstüne binip dolaşmayı, boylu boyunca çamurlara yatmayı, yer sofrasında yenen yemeği, meyveyi dalından koparmayı, ayağa batan dikeni, kazları, tavukları, çiçeği böceği kısacası köy yaşamını öğrendiler. Şu an hatırladıklarında onları gülümseten tüm güzel çocukluk anılarını biriktirdiler kendilerince.

Eşimle birlikte emekli olunca ilk işimiz köye yerleşmek oldu. Köyden biraz uzakta manzarası güzel bir arazi almıştık. Para buldukça yanındaki ufak tefek yerleri de almayı başarabildik. Burası biz  aldığımızda üzerinde hiç ağaç olmayan elektriksiz susuz çorak bir yerdi. Kısacası burayı  yaşanabilir hale getirebilmek için eşimle  çok çalıştık.

Hayalimizde ki gibi taş bir ev yaptık.Henüz bitmese de yarı inşaat da olsa biz içinde oturuyoruz ve de çok mutluyuz..  Her sene yavaş yavaş bizzat kendimiz çalışarak bitirmeye çalışıyoruz. Köy bize marangozluğu, inşaatçılığı, aşı yapmayı, ağaç budamayı, sebze adalarını, tarla farelerini, gübre yapmayı, malçlamayı şu an aklıma gelmeyen binlerce şeyi öğretti. Emeklilik zevkli, yaşanası bir okula dönüştü bizim için.

Toprakla uğraşmayı öğrendikçe  yapılan yanlışlıkları da görüp öğrenir olduk.  Kullanılan zehirler ve kimyasallar o kadar kolay ulaşılabilir ve denetimsiz ki pazarlarda, marketlerde satılan meyve ve sebzelerden korkar olduk.Hatta kendi komşumuzun  sabah ilaçladığı salatalıkları ertesi gün pazara götürüp sattığına şahit olduk. Bu sebeple sağlıklı beslenme amacıyla ”herşey kendi bahçemizden” olmalı diyerek kolları sıvadık.  Bu uğraş zamanla ailemizin yıllık tüm meyve ve sebze ihtiyacını karşılamaya evrildi.

Eşimle öylesine çalışır olmuştuk ki elimizden hiç düşmeyen çapaların mührü hala avuçlarımızdadır. Köyde ki komşularımız ”Hayvan gübresi atarsanız hep böyle ot olur siz başedemezsiniz atıverin hazır gübre” demelerine kulaklarımızı tıkadık. Gübre attıkça ot bastı ot bastıkça biz çapaladık .Bu savaşa daha sonra küçük bir çapa makinesi de dahil olunca işlerimiz kolaylaşmıştı . Kompost ve solucan gübresi ile tanışmak ise mucizeye tanıklık gibi bir şey oldu bizim için. Kendi gübremizi de üretir olmuştuk olmuş tuk artık.

Çok yorulduk, çok zahmet çektik ancak ödülümüz de o denli muhteşem oldu. Aldığımız zaman hiç ağacı olmayan çorak bir tarla iken şimdi her tür meyve ağacının yanında 150 zeytin 200 hünnap ağacıyla bahçemiz yemyeşil bir bahçeye dönüştü.Burayı ilk aldığımız zaman   ”O arazide mutlaka hazine gömülü,adam gömüyü çıkarmak için almıştır orayı..Yoksa niye alsın o tarlada hiçbirşey olmaz ”  diyen köy sakinleri sonradan ”Bakarsan bağ bakmazsan dağ olur” der oldular.   Toprakla yaşadığımız aşk sağlıklı beslenmenin güvencesine,zevkine ulaştırdı bizi.

Tabi ki yazın ürettiklerimizi kışın kullanabilmek için saklamanın yollarını da araştırır olduk mecburen.Dondurucu da yer kalmıyordu çünkü. Zaman içinde konserve, salça, turşu, pekmez, tarhana, meyve ve sebze kurusu, pestil, meyve suyu, reçel, peynir yapmayı öğrendik. Akrabalarımız arasında ve civar köylerdeki eli lezzetli yaşlılardan kendi yöntemlerini  bize öğretmelerini rica ettik. Bizi kırmadılar ve yıllar içinde edindikleri deneyimleri bizimle paylaştılar.Bu yöntemlere kendi damak zevkimize uygun minik eklemelerle yeni lezzetler bulma uğraşına girdik. Deneme yanılma yoluyla güzel sonuçlara ulaştık sanıyoruz ancak bunun sonu yok hala devam ediyor yolculuğumuz.

Sonra  bahçemiz  de yetiştirdiğimiz ürünleri dostlarımızla paylaşmanın zevkine vardık. Hafta sonu ziyaretimize gelen dostlarımızın övgüleri ve beğenileri yüzünden sanırım biraz abarttık. ”Ziyan olmasın” ya da” yapalım yiyen biri” olur diyerek her sene ihtiyacımızın üstünde kileri doldurur olduk…  Öyle ki bir hasat sonrası üç yüz kavanoz  meyve suyu yaptığımızı hatırlıyorum.

İşte ziyaret ettiğiniz bu site kendimiz ve dostlarımızın tüketimi için  için yetiştirdiğimiz ve yaptığımız bu ürünleri, sağlıklı ve lezzetli şeyler yemek isteyen herkesle paylaşmak amacıyla kuruldu.

Baştan bu fikre sıcak bakmamıştım. Net’ten satışa odaklanmak amatör ruhumuza tecavüz etmek gibi geliyordu.Biz zaten yaptıklarımızı paylaşıyor ve mutlu oluyorduk ne gerek vardı ki?.. Ancak çoğalan taleplere yetemez olmuş ve arkadaşlara ”Mevsiminde gelin kendinize istediğiniz kadar yapın” teklifim de pek rağbet görmemişti açıkçası. Herkes açık havayı, köy yaşamını seviyor ama üretime yaklaşmayıp hazır olanı istiyordu maalesef.

İşi ticarete çevirip yüksek karlar elde etmek gibi bir derdimiz hiçbir zaman olmadı. Karı koca ikimizde emekliyiz. Bize sorarsanız cennet gibi bir yerde yaşıyoruz.  Sizlere sunduğumuz ürünleri her ay çocuklarıma akraba ve dostlarıma zaten gönderiyorum birkaç koli fazlası bizi yormayacağı için bu işe kalkışıyorum. Tabi ki kendi adıma, doğal beslenme isteyen herkese bir alternatif sunma düşüncesi de en büyük motivasyonum oldu.

Bahçemize GDO lu tohum veya dışarıdan hazır fide girmemiştir hiçbir zaman. Kendi anaç tohumlarımızla kimyasal gübre ve hormon kullanmadan sadece hayvan gübresi ile yetiştiriyoruz sebzelerimizi. Doğayı üzmeden, toprağı yormadan üretim yapmanın keyfi bizimkisi.

Bazı ürünleri ise bizim gibi, emeklilikleri ile birlikte şehirden kaçarak köye yerleşen ve burada başka bir hayata merhaba diyen güvendiğimiz ve sevdiğimiz dostlarımızın bahçelerinden temin ediyoruz. Bu dostlarımızın hayat görüşleri ve  bir şeyler yetiştirme sebepleri bizimle benzer olduğu için onlara olan güvenimiz tam. Zaten yaklaşık on senelik çiftçilik deneyimimiz boyunca zehir ve kimyasal kullanmadan ürün yetiştirme uğraşımızı ve karşılaştığımız sorunları bu dostlarımızla beraber yaşadık ve beraber çözüm yolları geliştirdik..

Bu arada küçük oğlum Levent   Ziraat Mühendisi olarak köye döndüğün de eşimle birlikte sevinçten uçtuk biz. Artık iki emekli yanın da bir de ziraat mühendisi genç bir nefes giriyordu bahçeye. Gerçi alışkındı o buraya. Yaz tatillerinde onun emeği ve bahçemiz için döktüğü ter öylesine çoktu ki kaçıp gitmesinden korkar olmuştuk biz. Öyle de oldu zaten. İstanbul’da iki yıl çalıştık dan sonra işten ayrılıp köye dönme kararı vermesi bizim için yeni bir başlangıç oldu.

Artık bahçemiz o’nun işi ve geleceği olmuştu bizim için. Amatörce, hobi olarak girdiğimiz bu yol işe evrildi böylece. İlk projesi olan yumurta ve et tavukçuluğu ile de  evimiz biraz da çiftliğe benzemeye başlamıştı .Komşumuz  Çoban Ahmet  Abi’nin verdiği  o bir tek kuzu ile de sürü sahibi olduk neredeyse diyebilirim.

Kısacası bilmediğimiz birçok şeyi öğrenmeye devam ediyoruz ailece. Sadece doğayı, toprağı tanıma değil kendimizi, birbirimizi tanıma farkında olma serüveni bizimkisi. Dendiği gibi hayat bir okulsa eğer biz ailece en iyi sınıfta eğitim görenlerdeniz diye düşünüyorum ben.